KİTAP İNCELEMESİ #20 : GÖLGESİZLER - HASAN ALİ TOPTAŞ


Kimi çevreler tarafından "Doğunun Kafkası" olarak gösterilen Hasan Ali Toptaş'ın Gölgesizler romanı üstkurgu türünde okuyucuyu pek çok sorgulamalara iten, zaman-mekan, varlık-yokluk gibi kavramlar üzerinde düşündüren harika bir roman. Yazar bu romanıyla 1994 yılında Yunus Nadi Roman Ödülü'nün de sahibi olmuş.

GÖLGESİZLER!

Şehirdeki bir berber dükkanında başlıyor roman. Dükkana yeni giren anlatıcının dışında bir çırak, iki müşteri ve bir de berber bulunuyor bu dükkanda. Aynanın üzerine iliştirilmiş bir kara kalem güvercin resmi çekiyor dikkati. Berber ile anlatıcı arasında yaşanan sohbet, aynada göz göze gelmeleri, berberin roman yazdığını biliyor olması, romanın sonraki süreçlerinde yaşananlara göndermeler içeren bir dizi diyalog ve iç sesler... Romanda "cellat gözlü" olarak nitelenen berber giriş kısmında adeta yeni bir oyuna hazırlık yapan ve bütün kontrolü elinde bulunduran biri olarak sunuluyor. Bu yönüyle romanın girişi tıpkı bir Tarantino filmi havasında.

Adı sanı verilmeyen bir köyde, köyün berberi olan Cıngıl Nuri adında bir adam esrarengiz bir şekilde kayboluveriyor. Muhtar ve bekçi ise tüm uğraşlara rağmen Nuri'nin gözü yaşlı karısını mutlu edecek bir haber getiremiyorlar. Ardından Güvercin adlı köyün en güzel kızın kaybolduğu haberi geliyor muhtara. Kelebek etkisi misali bu kayboluşların üzerine beklenmedik olaylar meydana geliyor.

Demek, demiş; yaşadıklarımın hepsi bir oyundu. Demek, insan ne yapsa bir oyunun içinde.

Roman tipik bir 'üstkurgu" örneği aslında. Romanın giriş kısmındaki diyaloglarda anlatıcının adını henüz koymadığı bir roman yazdığını öğreniyoruz. Giriş kısmındaki "oyuna hazırlık" göndermelerini düşündüğümüzde bir anlamda o romanı yazan kişinin kurgularına şahit oluyoruz. Hatta öyle ki ilerleyen bölümlerde şehirdeki berber dükkanının dahi aslında hiç var olmadığını görüyoruz. Bu özelliğiyle kurgu kesinlikle takip edemediğiniz ve ne olacağını hiçbir şekilde kestiremediğiniz bir hal alıyor. Bununla birlikte gerçek hayata ilişkin zaman-mekan ve varlık-yokluk gibi konularda derin sorgulamalar yapmanıza imkan tanıyor. Tüm bunları birleştirerek düşündüğümüzde ise romanın "Gölgesizler" adını alması daha anlamlı gelmeye başlıyor. Gölge var olmayı simgeliyor. Romandaki diyaloglarda ve imgeler yoluyla yapılan anlatımlarda ise yokluk veya düşüncede var olma vurgusu sıklıkla yer alıyor.

Herkesin bir yoku vardı köyde, herkes kadar bir yoklar sürüsü vardı da evlere girip çıkıyorlardı insanlar gibi, kahveye oturup çay içiyor, tarlada çalışıyor, çınarın gölgesinde toplanıyor ve ölümlerde ağlayıp düğünlerde oynuyorlardı.

SAHİ, KAR NEDEN YAĞAR?

Romanda Güvercin adlı kızın kaçırılmasından sorumlu tutulan Cennet'in oğlu, karşılaştığı sert muameleye dayanamayarak delirir ve muhtarın deyimiyle kendisine yok olmak için farklı bir yol seçer. O da köyün nüfusundan fazla olduğu düşünülen "yoklar" kervanına katılmıştır artık. Bu noktadan sonra karşısına çıkanlara tek bir soru sorar. "Kar neden yağar, kaar?"

Aynı yolda yürümekten başka çaresi olmayan tuhaf birer yaratıktı insanlar; tekrarın tekrarlananın örtüsü olduğunu anlayamadan, aynı el sallayışların, aynı gülüşlerin. aynı yürüyüşlerin ya da aynı oturuşların içinden geçe geçe damaklarına bulaşan uzak bir serüven tadıyla dönüp dolaşıp aynı noktada yaşıyorlardı.

Bu elbette insanın kolaylıkla cevabını verebileceği ve hatta vermek isteyeceği bir soru değildir. İnsan karda iz bırakır ve belki de tıpkı gölge gibi bir varlık kanıtıdır kar. Oysa romanda yaşananlara dair hiçbir iz, hiçbir kanıt bulunamamaktadır. Öyleyse burada da yine tipik bir varlık-yokluk sorgusu yer alıyor. Bu soruyla, romanda da belirtildiği gibi hayatın bir yanılsama, bir rüya, tekrarların tekrarından oluşan bir oyun olduğu vurgusu yapılmak isteniyor olabilir.


Desene yaşam tekrarlardan oluşuyor...Yanıma otutmuş, gözlerindeki cellat gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu.
Tekrarlardan değil, dedi; tekrarların tekrarından.

GÖLGESİZLER FİLMİ

Gölgesizler romanı 2009 yılında Ümit Ünal'ın yönettiği aynı isimli bir filmle sinemaya aktarılmış. Genelde tiyatro kökenli çok zengin bir oyuncu kadrosu olan filmde, romana büyük ölçüde sadık kalınmış. Ancak şöyle bir durum var ki, kitabı okumadan filmi izleyenlerin neredeyse tamamı, anlatılmak isteneni anlamadıkları için filmi anlamsız buluyorlar ve beğenmiyorlar. Buna rağmen ben kitabı okumadan filmi izlemek istiyorum diyorsanız, en azından roman ve film hakkında yapılan tahlilleri inceleyip ondan sonra izlemeniz daha yerinde olacaktır.

Filmde görsellik işin içine girdiği için anlatılmak istenilen noktaları ve ipuçlarını daha kolay yakalayabiliyorsunuz. Şunu da unutmamak gerekiyor ki, Gölgesizler romanı döngüsel özelliğe sahip bir eser. Bu da demek oluyor ki her okuduğunuzda farklı anlamlar ve yorumlar ortaya koyabilirsiniz. Öyleyse, Ümit Ünal tarafından çevrilen filmin, her ne kadar kitaba sadık kalınmış olsa da bu romanın kendi açısından yorumlanması olduğunu göz ardı etmemek gerekir.

Okuyucuyu romana bağlayan en önemli özelliği şiirsel ve mistik bir anlatımının olması. Bunun yanında Hasan Ali Toptaş'ın özgün deyişleri de kitaba ayrı bir renk katıyor. Filmde ise elbette bu duyguyu yakalamak mümkün olmuyor. Oyunculuklar anlamında ise fazla söze gerek olmadığını düşünüyorum. Gerçekten keyif veriyor. Belki de yönetmen romandaki şiirselliği yakalamak için oyunculukların şiir gibi olmasını istemiştir. Durum böyleyse bu konuda başarılı olduğunu söyleyebilirim. Filmin sonunda da Candan Erçetin'in Gölgesizler filmi için yazdığı (kendisinin yaptığı ilk film müziği olma özelliği taşıyor) "Ben Kimim" şarkısını da hemen alt tarafa dinlemek isteyenler için ekliyorum.



SON SÖZLER

Toparlayacak olursak, Gölgesizler romanı ülkemizi romancılık anlamında bir üst seviyeye taşıyan, Avrupa'da hayranlık-beğeni arası bir yaklaşımla karşılanan önemli bir eser. Kitabın arka kapağında Avrupalı eleştirmenler tarafından yapılan "Sadece Hasan Ali Toptaş okumak için bile Türkçe öğrenmeye değer." şeklindeki yorumlara da yer verilmiş. Yine ayrı çevreler yazarı "Doğunun Kafkası" olarak gösteriyor. Bir yazarın ne olursa olsun kendisi olarak ele alınması gerektiğini düşünsem de farklı kültürlerde böylesine düşüncelere yol açan bir yazar ve eserine elbette şans verilmelidir diye düşünüyorum. Okuduğunuzda çok farklı bir tat alacağınıza eminim.

Son olarak değinmek istediğim bir konu daha var. Hasan Ali Toptaş'ın Gölgesizler ve Heba romanlarının yayın hakları, Harry Potter ve Uçurtma Avcısı gibi kitapların da yayın haklarını alan Bloomsbury tarafından İngilizceye çevirilmiş. Mayıs 2016 yılında Heba romanı "Reckless" adıyla ve geçtiğimiz Nisan ayında da Gölgesizler romanı "Shadowless" adıyla satışa sunulmuş durumda. 

Kitap ve konusu hakkında yorumlarınızı merakla bekliyorum.

KİTAP İNCELEMESİ #20 : GÖLGESİZLER - HASAN ALİ TOPTAŞ KİTAP İNCELEMESİ #20 : GÖLGESİZLER - HASAN ALİ TOPTAŞ Reviewed by Ne Okudum Ne İzledim on Mayıs 04, 2017 Rating: 5

7 yorum

  1. Hasan Ali Toptaş'la Kuşlar Yasına Gider'le tanıştım ve çok beğendim. Neden diğer kitaplarını okumadığım için kendime kızdım. Şimdi ara ara diğer kitaplarını da okuyacağım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bende aynı şekilde kendime kızmıştım daha önce nasıl okumadım, nasıl tanımadım diye. Şimdi sırada diğer kitapları var, bu romanı da mutlaka okuyun derim. :)

      Sil
  2. Bunu da okunacaklar listeme alayım. İlgimi çekti. Tanıtım için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Harfler ve Notalar, Ben Bir Gürgen Dalıyım, Bin Hüzünlü Aşk, Heba gibi kitaplarını okudum. Harika bir yazar. Gölgesizleri hep merak ediyorum da, fırsat olmadı henüz...

    Selamlar,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazar ve kitapları hakkında düşünceleriniz buysa bir an önce o fırsatı yaratmalısınız bence. Harika bir roman. :)

      Sil
  4. Insanin en secma salak halilerinden bir sanat yaratmak bunu bile anlamak iyi bir sey

    YanıtlaSil